(1930 tarihli VQR makalesinin çevirisidir.)
Devrimci Rusya ile devrimci Türkiye arasındaki ilişki, iki Türk lider arasındaki kişisel rekabete bağlı olarak koşullanmıştır. Bolşevikler, Kemal Paşa’ya oldukça yardımcı olmuş ve içtenlikle yaklaşmıştır. Kemal Paşa da Sovyet yönetimine aktif bir sempati göstermiştir. Ancak romantik bir figür olan Enver Paşa açısından durum biraz karışıktır.
Enver ve Kemal, eskiden beri birbirine karşı nefretle yetişmiştiler. Enver, Türkiye’nin Ludendorffuydu. Dünya Savaşı sırasında o, aslında Talat ve Cemal Paşalarla birlikte sorgulanamaz, diktatoryal üçlü olarak ülkenin gerçek yöneticisiydi. İsmi, Berlin’den Bağdat’a kadar güvenilir bir güce sahipti. Güçlü ve vizyoner bir lider olarak ünü, Hindistan’a kadar ulaşmıştı. Kayzer Wilhelm, onun etkisinin farkındaydı. Halife-Sultan [da], Enver’in taleplerini (talimatlarını) yerine getirmekteydi.
Bu dönemde Mustafa Kemal, sadece askeri bir komutandı. Ancak o, ortalığı karıştıran biriydi. Trablus Savaşı’nda ve yine Balkan Savaşı’nda Enver Paşa ile tartışmıştı. Dünya Savaşı sırasında, Kemal’in Gelibolu cephesinin en kanlı bölümünde İngilizleri geri püskürtmesinden sonra, ordunun örgütlenmesi konusunda Enverle arasında keskin bir anlaşmazlık ortaya çıkmış ve askeri dehası gözardı edilemeyecek olan Kemal, “tenzil” olarak Mezopotamya-Filistin cephesine gönderilmişti. Orada o, Alman General von Falkenhayn ile çatışma yaşamış, Enver’i utandırıp hayal kırıklığına uğratarak askerlikten [de] istifa etmiştir. Ancak, Falkenhayn’ın yerine geçen Liman von Sanders, Mustafa Kemal’i geri dönmeye ikna etmiştir. Ve General Allenby Sultan’ın kuvvetlerini yenilgiye uğrattığında Kemal, Sanders tarafından Adana’yı tutmakla ve Türk ordusunu düzenlemekle görevlendirilmiştir. Burada o, gelecekteki Türkiye’nin milli kahramanı pozisyonuna ilk adımı atmıştır.
Türkiye ve Batılı İtilaf Devletleri arasındaki ateşkesten bir hafta önce Kemal, İstanbul’da ortaya çıkmış ve biraz sonra da Anadolu Umum-Müfettişi olarak önemli bir göreve tayin edilmiştir.
Kemal gücünü artırırken, Enver itibarsızlaşıyordu. [Enver’in] ordusu, Kafkasya’da içler acısı bir yenilgi almış; politikaları (iddia edildiğine göre), ülkesinin yıkılmasına neden olmuştu. 1919 yılında o, ölüm cezası [da] almıştı.
[Enver] kaçmış ve Odesa’ya geçmeyi denemiştir. Ancak Karadeniz’de meydana gelen bir fırtına, küçük teknesinin direğini kırmış ve onu Türkiye’ye geri dönmek zorunda bırakmıştır. Rusya’ya ulaşmaya kararlı olsa da gizlice kendi uçağına binip Moskova’ya uçabilmek adına yönünü Almanya’ya çevirmiş, [ancak] uçak düşmüş ve o, bir süre Kovno’da ve daha sonra birkaç hafta da Riga’da hapis kalmıştır. Nihayet 1920’de Moskova’ya ulaşmıştır.
Enver Sovyet başkentine, üçlü yönetim döneminden arkadaşı olan Cemal Paşa ile Halil Paşa ve Semi Bey’den önce gelmişti. Bu öncü Türkler, Rusya’da [acaba] ne arıyorlardı? Bakü’de Doğu Halkları Kongresi’nde Enver, İngiliz emperyalizmi ve İngiliz emperyalistlerini olduğu kadar, “Alman emperyalizmini ve Alman emperyalistlerini de” lanetlediği ve nefretini ileri sürdüğü bir protesto deklarasyonu okumuştu. Dediğine göre o, Sovyet Cumhuriyeti’nin ve idealinin bir dostuydu. O, devrimi savunmuş ve baskı altındaki insanların çıkarları için savaşmıştı.
Ancak ne Kongre ne de Bolşevikler Enver’e inanmıştı. Cemal, daha kolay idare edilebilir bir kişiydi. Kemalizm karşıtı hırslara kapılmamıştı. İngilizler, komünistlerle savaşıyorlardı. Rusya ve İngiltere arasında, aktif bir düşmanlık durumu vardı. Afganistan [tam da] bu sırada İngiltere’den bağımsızlık elde etme mücadelesine girişmişti. Moskova, buna göre, Cemal Paşa’nın dikkatini Kabil’e yönlendirmişti.
Kabil’de Cemal, hemen büyük saygınlık elde etti ve Amanullah Han üzerinde dikkate değer bir etki uyandırdı. Afganistan anayasası, büyük oranda onun eseriydi. Bunun gibi o, Afgan ordusunun örgütlenmesine [de] katkı yapmıştı.
Enver [ise], Cemal’e göre, daha uçuk hayallere sahipti. Onun tahayyülü, bütün Asya’yı kapsıyordu. Sınırsız hırları vardı… Moskova’da o, dikkatleri düşük prestijinden uzaklaştırmak için her zaman olağan dışı siyah olan bir fes giymekteydi. Ve karısının, Sultan’ın oldukça yakın bir akrabası olduğuyla sürekli övünmekteydi.
Bolşevikler, Enver’in bir asker ve siyasi lider olarak becerilerinin farkındaydılar. Ancak Lambroso, yangın içgüdüsüyle doğan iki adamdan birinin kundakçı, diğerinin ise yangın devriye şefi olacağını öğretmişti. Macera ve maceracılar [elbette] vardır. Enver, şiddetli bir şekilde İngiliz karşıtı idi. İngiltere, Türk İmparatorluğu’nu yıkmıştı ve Türkiye’nin Arap kökenli parçasını ilhak etmişti. İngiltere, Türk ordusunun Dünya Savaşı’nda yok edilmesinden büyük oranda sorumluydu. Dahası İngiltere, “konuşmaya değmez Türk’ün” Avrupa’nın dışına itilmesini arzu etmekteydi.
Bolşevikler öncelikle Kemal ile Enver’i uzlaştırmaya kalkıştılar. Ancak bu kalkışım nakıs kaldı. Sonra onlar, Cemal üzerinden Enver’i kullanabileceklerini öğrendiler. Rusya’nın Büyük Britanya’ya duyduğu eski nefreti körükleyen ve Kızıl Moskova ile Emperyal Londra arasında yenice düşmanlık olasılıklarını yoklayan Enver, Sovyet başkentine sempati ve destek elde etme beklentisiyle gelmişti. Enver’in hayalleri, Bolşevik planlarıyla uyuşsaydı, mükemmel bir ortaklık gelişebilirdi. Ancak Enver’in tek faaliyet alanı, onun gibi bir adamın yapısına [da] oldukça uygun olarak Afganistan olmuştu.
Enver’in aklı, imparatorlukları aşmış ve Timurlenk’in krallığını yeniden kurmayı hayal etmiştir. Kendisini, Çin Türkistan’ı, Rusya Türkistan’ı, Kazakistan ve Afganistan’ı kapsayan bir bölgenin hükümdarı olarak görmüştür. Sonra, Büyük İskender gibi, Hayber Geçidi üzerinden Hindistan’a bağlanabilir ve İngiliz İmparatorluğu’na ölümcül bir darbe vurabilirdi. O, Asya’nın Napolyonu [bile] olabilirdi.
O, bütün bu tutkuları, kalbinin derinliklerinde taşımaktaydı. Bunlar, İngiliz karşıtıydı ama aynı zaman Sovyet bölgesini [de] içermekteydi. Dahası Enver, Turan Birliği İmparatorluğu’nun başarısının, öncelikle onun, Turan dünyasının merkezinde yer alan Türkiye’yi fethetmesine dayandığı kanısındaydı. Kemal Paşa’yı devirmeliydi.
Ancak Enver, aylarca başıboş bir şekilde Moskova’da sürünürken, Ruslar, Kemal ile ilişkilerini sağlamlaştırıyordu. Başlangıçta Enver Paşa, Türk-Rus öngörüşmelerinin aracısı gibi davranmayı ve kendisini Türkiye’nin gerçek temsilcisi pozisyonuna koymayı denemiştir. Dediğine göre; “Mustafa Kemal zayıftır. O, ne yurtiçinde ne de yurtdışında tanınmaktadır. Ben, öte yanda, Türkiye ve Avrupa’da saygınlık sahibiyim. İslam dünyasındaki her çocuk, Enver Paşa’nın adını bilir.”
Bolşevikler, olasılıkla tamamen güvenmediklerinden, onu dinlemediler. Onlar, tam anlamıyla Kemalist’tiler. Moskova ve Ankara, oldukça yakın bir birliktelik kurdular ve Sovyet-Anadolu anlaşması (Moskova Anlaşması) 16 Mart 1921’de imzalandığında Enver, Bolşeviklerin yardımıyla Kemal’in yerini alma şansını tamamen kaybettiğini anladı.
Bu nedenle 1921 başlarında, Kafkasya’ya geçme arzusunda olduğunu duyurdu. Enver, Rusya’da Sovyet hükumetinin misafiri olarak yaşamaktaydı ve Sovyet hükumeti onu, seyahat etmekten yoksun bırakamazdı. Bu doğrultuda ona, güneye gidebilmesi için büyükçe bir araba tahsis edilmişti. Yine de gitmeden evvel, Çiçerin’e (Chicherin) hem Türkiye’deki arkadaşlarıyla temas etmeyeceğine hem de Kemal’e karşı çalışmayacağına dair kişisel bir taahhütte bulunmuştu.
Enver’in destekçileri, Batum’da onunla buluşmak için Türk sınırını aşmışlardı. Enver, Kemal’in açıkça İslam Birliği’ne ve Sultan-Halife’ye karşı olması nedeniyle üst sınıflar ve Türk ordusu içinde hala etkiliydi. Batum’da, Enver yanlısı ve Kemal’e darbe planı yapılan tam teşekküllü bir kongre gerçekleştirildiğini Ruslar öğrenmişti. [Bunun üzerine] Kemal, Bolşevikleri protesto etti ve toplantıdan hemen sonra Enver yönünü Türkiye’ye [gitmeye] çevirdiğinde, Sovyet yetkilileri onu zorla gözaltına aldı.
Enver, oldukça öfkelendi ve intikam yemini etti. Ancak Ruslarla görünüşte dostane ilişkilerini sürdürdü. Yine de o, hemen Moskova’ya dönemeyeceğini, ancak bunun yerine Kabil’den dönmekte olan Cemal Paşayla buluşmak için Hazar bölgesine gideceğini söyledi. Aynı zamanda Buhara’da ne olduğunu söylemediği [ bir şeyleri] aramayı istemekteydi. Buhara şehrinde o, resmi olarak Sovyet yetkililerince kontrol altında tutulmaktaydı, ama sonra birdenbire ortadan kayboldu.
Çok geçmeden, Buhara’da Bolşeviklere karşı devrim arayışında olan Basmacı [hareketinin] liderliğini üstlendi. Genç Türkler ve Genç Afganlara oldukça yakın olan Genç Buhara partisi, Dünya Savaşı’ndan önce isyan etmişti. 1910 yılında ve yine 1913 yılında, Çar’ın Orta Asya temsilcisi olan yerel emire karşı Genç Buharalılar isyan etmişlerdi. Dikkate değer bir Rusya karşıtlığı Genç Buharalıları harekete geçirmişti. Dünya Savaşı sona erdiğinde, örneğin, çatışma sonunda Çarlığa olmasını arzu ettikleri şeyin sembolü olarak Semerkand sokaklarında büyükçe bir boğayı yakmışlardı. ve Kerenski iktidara geldiğinde, zengin Buhara tüccarlarının temsilcileri, ondan emirliği yıkmasını istemişlerdi. Miliyukov, böylesi bir harekete karşı çıkmıştı. Sonuç, Genç Buharalılar arasında Bolşeviklere karşı sempatinin artması olmuştu.
Komünist devrimin ilk aşamasında, Moskova’nın Buhara ile bağlantısı yoktu. Ancak İngiliz askerlerinin çıkarılması ve Sibirya ve Türkistan’da Beyazların yenilmesi, Genç Buharalıları istenmeyen emire karşı mücadele etmeye cesaretlendirmişti. 1920 Eylülünde alevlenen 3 gün devrimi, emir ve kızlı erkekli haremini Afganistan’a kaçmaya zorlamıştı. Ve Kabil’de karakul keçesi ticareti yapmıştı.
Bu isyan, feodal hanları ve emir taraftarlarını mutsuz etmişti. Buhara’nın geçinmek için muhtaç olduğu ve pamuğunu sattığı Rusyayla bağlantılarının olmaması nedeniyle İç Savaş’ta oldukça sıkıntı çeken birçok köylüyü [bu feodaller] rahat bırakmayacaktı. Yine köylüler, Bolşeviklerin din karşıtı çabalarına da kızgındı. Genel olarak bu hareket, yeni düzene karşı örgütlü bir protesto şeklinde gelişmiştir.
Enver Paşa, bu isyancılar veya Basmacıların başına kendini yerleştirmiş ve Bolşeviklere karşı kendi savaşını başlatmıştır. O, Basmacı [hareketini] Turan Birliği ideolojisiyle enfekte etmeyi denemiş ve Kabil’e elçiler göndermişti. Enver, bir ordu oluşturdu ve üstün becerilerini yaşamsal tutkusunu başarmaya yoğunlaştırmıştı. İngilizlerden silah ve parasal kaynak aldığı ileri sürülmüştür. Her ne kadar kesinlik düzeyinde Basmacı vaktiyle Türkistan’da faaliyet gösteren ajanlardan İngiliz tüfekleri ve ekipmanı elde etmişse de bu durumdan [gerçekten] bazıları yine de şüphe etmiştir. Buna benzer olarak Enver, Buhara’daki Afgan bakanın ve 1000 Afgan gönüllünün desteğini de almıştı.
Buhara’da Enver, aşağı yukarı bir yıl geçirdi. Ancak hareketi, çok az ivme kazandı. Merkezi Rusya ile coğrafi bağlantıları yeniden kurmak, Basmacı’nın temel şikayetlerini ortadan kaldırmayı gerektirmekteydi ve Turan Birliği bir zemin oluşturmamaktaydı.
Enver, Alman ekolünün bir generali ve modern askeri taktikler uzmanıydı. Fakat stratejisi, Doğu Buhara dağlarında neredeyse her an kendisini yok etmek üzere gönderilen Kızıl güçlerin pozisyonunu güçlendirmiştir.
14 Haziran 1922 gecesi, yüzyıllar önce Romalılar ve İskender’in yürümüş olduğu Derbent bölgesine saldırdı. Bolşevik güçlerini yöneten general Kakurin, Enver’in 3 binden daha az bir askeri güce ve hafif topa sahip olduğunu anlamıştı. Buna karşın Sovyet birliği, 8 bin daha fazlaydı ve nitelikli topçu ile eğitimli süvari üstünlüğüne sahipti. Enver, yenilgiyle karşı karşıya kalmıştı.
Bu sırada Kakurin, Enver’in dağılan ordusunu dağların içine doğru sürmekteydi. Ve çok geçmeden Türk lider, Afgan sınırına doğru güney yönüne döndü. Burada Kızıl Ordu, Basmacı isyancılarını [yakalamak] için karmaşık geçitleri tarayan küçük kollar halinde çalışmaktaydı.
Hemen hemen 100 atlı askerden oluşan böyle bir kol, 4 Ağustos 1922’de dar bir geçite girdi ve bunun hemen önünde bir halka halinde yere oturmuş büyükçe bir Buharalı grup gördü. Buharalılar, Kızıl birimi haber aldıklarında hemen savaşmaya giriştiler ve saldırganları geri püskürttüler. Fakat iki yardımcısı olan bir topçu, hafif bir sahra topunu, Basmacıları oldukları yerde tutabileceği alçak bir tepenin üstüne taşıdı. Bu arada, ateşlemenin yankılarıyla patlayan dağlardan etkilenen bir başka Kızıl Ordu kolu, bölgeye yetişti ve Aslan Yürekli Richard ve onun ortaçağ şövalyelerinin muharebesine benzeyen çarpışmaya [katıldı]. Savaşçılar, birbirlerini pala ve kılıçlarla parçalara ayırmakta ve kayalık bölgede yaşamları için mücadele etmekteydiler. Nihayet, Basmacı’dan arda kalanlar, ölülerini savaş alanında bırakarak geri çekildiler.
Kızıl askerler cesetleri incelediklerinde, Basmacı hanlarının hepsinin renkli uzun bol tüylü Buhara kaftanı ve tipik Orta Asya başlığı giydiklerini gördüler. Ancak sadece biri yüksek askeri botlar, [askeri] pantolon ve dar düğmeli bir ceket giymişti. Bir parmağında, değerli bir mühür yüzüğü vardı. Evraklarını incelediler. Orada, Berlin’den gönderilen ve bir kadının elinden
çıkmış 3 mektup, bir not defteri ve Türkçe emirlerin karalanmış olduğu bir miktar kağıt vardı. Bu ölü adam Enver Paşa’ydı.
Sahip oldukları, Taşkent’e götürüldü, fotoğraflandı ve askeri müzeye bırakıldı. Bedeni, uzak dağ geçidinde işaretsiz ve halen bilinmeyen bir mezara konuldu. Kafasının kesildiği ve Semerkand sokaklarında dolaştırıldığı iddiası ise, romantik kariyerinin son senaryosunun başkaca resmi olmayan birçok versiyonunda olduğu gibi gerçek değildir.
Daha sonra elde edilen bilgilere göre, Sovyet [askeri] kolunun boğazda keşfettiği konferans, en önemli Basmacı han ve şeyhlerinin toplantısıydı. Enver, savaşmaktan vaz geçip bir süreliğine Afganistan’a geri çekilmeye karar vermişti. Bu toplantı, Enver’in idareyi vermeyi düşündüğü savaşmakta olan şeflerle veda görüşmesiydi ve Afgan önlerinden sadece 80 kilometre uzaktaki Bald-jan dolaylarında yapılmıştı.
NOT:
Yukarıdaki makale, herhangi bir ticari kaygı gütmeden tarafımca İngilizce’den Türkçe’ye kazandırılmıştır. İzinsiz alınmaması ve yayınlanmaması beklenmektedir. Herhangi bir çıkar çatışması durumunda, metnin yayından kaldırılması talep edilebilir. oktay.koc@kocaeli.edu.tr
KAYNAK:
Fischer, L. 1930. “The End of Enver Pasha”. Virginia Quarterly Review. Spring 1930. Vol: 6:2. pp. 232
http://www.vqronline.org/essay/end-enver-pasha